Çağdaş Kubbe !

Dolmabahçe Cami Çok İşlevli Ek Kubbesi ; Gökkafes (Süzer Plaza)
Special thanks to Bedrettin Dalan and Mesut Yılmaz...

3 KAFA-dar

Sürü psikolojisi diyen de çıkabilir tabii...

Postkapital

Opal Çağdaş Sanat Mekanı'nda 21 Nisan - 27 Haziran arasında gerçekleşmiş olan 'Postkapital' adlı sergiden...


“Postkapital” adlı sergide, Katalan sanatçı Daniel Garcia Andujar’ın 1989 Berlin Duvarının yıkılışı ile 2001 İkiz kulelerinin yıkılışından bahsederek geçtiğimiz 20 yıl içerisinde dünyada meydana gelen siyasi, sosyal ve kültürel değişimleri anlatılmaktadır. Sanatçı bu değişimleri son 10 yılda internetten topladığı resim, fotoğraf, grafik gibi çeşitli görsellerle anlatmaktadır.

Sanatçı, Berlin duvarının yıkılışının ardından kan kaybetmeye başlayan sosyalizmin ardından, 11 Eylül saldırılarından sonra da kapitalizmin kan kaybetmeye başladığını düşünmekte, bu düşüncesi de paraya sahip olanın egemen konumda bulunduğu kapitalist sistemde, paranın merkezlerinden biri olan Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılmasından gelebilmektedir. Sanatçının yine internetten üzerinden topladığı 11 Eylül ile ilgili videolarda da bu yıkımın nasıl gerçekleştirildiğine dair bilgiler verilmekte, bu olayın bir terörist saldırı mı yoksa planlanmış bir ABD oyunu mu olduğu konusunda da izleyicinin kafasında soru işaretleri yaratmaktadır.


Katalan sanatçı, arşivinde toparladığı, günlük hayatta karşılaştığımız ya da karşılaşabileceğimiz görseller arasında yaptığı karşılaştırmalarla da izleyiciyi farklı zaman, farklı yer ve farklı konular arasında bağlantılar kurmaya teşvik etmektedir. Bu bağlantıların kurulmasında da toplum içi sınıfsal ve ülkeler arası ekonomik farklar, silahlanma ve küreselleşme gibi konulardan yararlanmaktadır.

Sanatçı ayrıca, gelişen teknolojiyle beraber, hayatımıza kolayca giren medyanın sosyolojik analizini yaparak, tüketiciye ulaşmaya çalışan üretici firmaların hazırladığı reklam afişlerinin ve internetle gelen networkleşme kolaylığının etkilerinden de bahsetmektedir.

Kısacası, sergideki genel tutum, artistin kendi düşüncelerini olduğu gibi yansıtmayıp, çıkarımları izleyicinin kendisine bırakmasıdır.

Geçmiş Olsun !

Ölümü sıklıkla düşünür olur bazen insan. Nerede, ne zaman ve ne şekilde öleceğini...

Belki, mutfağa bir bardak su almak için yataktan kalkmaya yeltendiğiniz anda, belki de, siz, kulaklıklığınızdan gelen güzel güne başlangıç parçanız temposunda yürürken, en az sizinki kadar mutluluk uyandıracak kendi şarkısını bulmak için radyo kanallarını kurcalayan bir taksi şoförünün dalgınlığıyla geliverecek ölüm... Ya da sonucu hiç mi hiç düşünülmeden atılan, gençlik ateşiyle yoğrulmuş kendince kararlı adımlarla... Hiç belli olmaz.

Tüm hayat boyu sahip olunan seçme şansının çoktan uçup gitmiş olduğu bi’ an olacak o an.

Bundan sonra var olmayacak oluştan önceki son an...

Ölüm ile yaşam arasındaki, bahsedilen işte o ince an...

Yaşadıklarınız ya da yaşayamadıklarınız gelecek o an aklınıza. Sevdikleriniz ve sevemedikleriniz... Tüm artı ve eksileriyle beraber sorgulayacaksınız geçmiş hayatınızı. Güzelliklerden ziyade olumsuzluklar ağır basacak hepsinden; her şeyden... Bi’ gözünüz açık gideceksiniz.

Kısa metraj filminizin seyrinin ardından, kendinizle baş başa kalacak ve en büyük yalnızlığı orada, o anda hissedeceksiniz. Ölümün zamansız gelişini suçlayıp, varlığına lanet okuyacaksınız.

Son defa hissediyor olmanın verdiği heyecanla, inceden hissedilen korkuyu kucaklayacak, korkunun, yücelip, tüyleri diken diken eden ürpertisiyle üşümeye başlayacak, dudaklarınızdan, parmak uçlarınıza doğru yayılan bu soğukluğun ardından buz kesilecek,ve nihayet bu hayattan geçmiş olacaksınız!