İstanbul’un kalbine giden yol boğazından geçer.
Sağına alır Üsküdar’ı, Kanlıca’yı;
Soluna da Topkapı’yı, Galata’yı…
Ara sıra girer bakar bi’ içeriye;
Koca Sinan yerinde mi diye…
Koca Sinan yerinde mi diye…
Tepeden el sallar Süleymaniye.
Gelmişken hayatta bırakmaz Pierre Loti.
“Bi’ çayımı iç de öyle git!”
Çayını tazelemeden kalkar İstanbul;
Ne de olsa misafirliğin kısası makbul…
Dönüşte bi’ çift kanat görür tepesinde,
Gözlerini kısıp şöyle bi’ bakar;
Bu kesin Hezarfen’dir diye…
Bu kesin Hezarfen’dir diye…
Çıkarken balıkçılar uğurlar,
“İstanbul! Nereye
böyle?”
Der ki: “Yüreğimin götürdüğü yere.
Haydi size rastgele…”