Adı İstanbul...
Bir kent düşünün;
Ortasından yarılan,
Sağı solu belli olmayan...
Sağına Anadolu deyin;
Soluna Avrupa...
Adını da İstanbul koyun !
Ortasından yarılan,
Sağı solu belli olmayan...
Sağına Anadolu deyin;
Soluna Avrupa...
Adını da İstanbul koyun !
20. yy. İlk Yarısı Fotoğraf Sanatı...
Resim, heykel ve baskı gibi görsel sanatlarla birlikte fotoğraf sanatı da geçmişteki önemli yerini günümüzde de korumaktadır. Fotoğraf sanatı, 19. yy. ikinci yarısında resim sanatındaki eserlerin çoğalıp dünya çapında yaygınlaşması amacıyla ortaya çıkmıştır.
Zaman içerisinde fotoğrafçılığa iki türlü yaklaşım olmuştur. İlk yaklaşım, fotoğrafı bir pencere gibi düşünüp mevcut olanı olduğu gibi çekmek, ikinci yaklaşım da fotoğrafı bir aynaya benzeten ve ona düşünsel bir boyut ve öznel değerler katan yaklaşımdır. İlk yaklaşıma örnek olarak haber fotoğrafçılığı, ikinci yaklaşıma örnek olarak da nü fotoğraflar verilebilir. Fotoğrafı sanat haline getiren ikinci yaklaşımın öncülerinden biri olarak Edward Weston gösterilebilir.
Edward Weston 1910lu yıllarda, kariyerinin başlarında piktoryal tarzda soft focus objektifle çektiği fotoğraflarda bir çok ödül alır. Portre ve modern dans çalışmalarıyla uluslararası bir ün kazanan Weston’ın çalışmaları hakkında, American Photography, Photo Era ve Photo Miniature gibi ünlü dergilerde makaleler yer alır.
New York’a yerleşmesinin ardından Alfred Stieglitz, Paul Strand ve Charles Sheeler gibi isimlerle çalışır ve 1920lerin sonlarına doğru piktoryalizmi terkederek, daha yalın fotoğraflar çekmeye başlar. O zamandan sonra da sürekli kabuklar, bitkiler ve nü üzerine çalışmalar yapar. Weston’un fotoğrafları arasında nü fotoğraflar çok ses getirir ve Gugenheim ödülü kazanan ilk fotoğrafçı olur.
Diğer önemli işleri arasında da f/64 adlı fotoğraf topluluğu yer alır. Grubun isminin nedeni de fotoğrafçıların, maksimum alan derinliği ve görsel keskinlik sağlayan en küçük diyafram değeri f/64 kullanmalarıdır.
Zaman içerisinde fotoğrafçılığa iki türlü yaklaşım olmuştur. İlk yaklaşım, fotoğrafı bir pencere gibi düşünüp mevcut olanı olduğu gibi çekmek, ikinci yaklaşım da fotoğrafı bir aynaya benzeten ve ona düşünsel bir boyut ve öznel değerler katan yaklaşımdır. İlk yaklaşıma örnek olarak haber fotoğrafçılığı, ikinci yaklaşıma örnek olarak da nü fotoğraflar verilebilir. Fotoğrafı sanat haline getiren ikinci yaklaşımın öncülerinden biri olarak Edward Weston gösterilebilir.
New York’a yerleşmesinin ardından Alfred Stieglitz, Paul Strand ve Charles Sheeler gibi isimlerle çalışır ve 1920lerin sonlarına doğru piktoryalizmi terkederek, daha yalın fotoğraflar çekmeye başlar. O zamandan sonra da sürekli kabuklar, bitkiler ve nü üzerine çalışmalar yapar. Weston’un fotoğrafları arasında nü fotoğraflar çok ses getirir ve Gugenheim ödülü kazanan ilk fotoğrafçı olur.
Diğer önemli işleri arasında da f/64 adlı fotoğraf topluluğu yer alır. Grubun isminin nedeni de fotoğrafçıların, maksimum alan derinliği ve görsel keskinlik sağlayan en küçük diyafram değeri f/64 kullanmalarıdır.
Çağdaş Kubbe !
Dolmabahçe Cami Çok İşlevli Ek Kubbesi ; Gökkafes (Süzer Plaza)
Special thanks to Bedrettin Dalan and Mesut Yılmaz...
Special thanks to Bedrettin Dalan and Mesut Yılmaz...
Postkapital
Opal Çağdaş Sanat Mekanı'nda 21 Nisan - 27 Haziran arasında gerçekleşmiş olan 'Postkapital' adlı sergiden...
“Postkapital” adlı sergide, Katalan sanatçı Daniel Garcia Andujar’ın 1989 Berlin Duvarının yıkılışı ile 2001 İkiz kulelerinin yıkılışından bahsederek geçtiğimiz 20 yıl içerisinde dünyada meydana gelen siyasi, sosyal ve kültürel değişimleri anlatılmaktadır. Sanatçı bu değişimleri son 10 yılda internetten topladığı resim, fotoğraf, grafik gibi çeşitli görsellerle anlatmaktadır.
Sanatçı, Berlin duvarının yıkılışının ardından kan kaybetmeye başlayan sosyalizmin ardından, 11 Eylül saldırılarından sonra da kapitalizmin kan kaybetmeye başladığını düşünmekte, bu düşüncesi de paraya sahip olanın egemen konumda bulunduğu kapitalist sistemde, paranın merkezlerinden biri olan Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılmasından gelebilmektedir. Sanatçının yine internetten üzerinden topladığı 11 Eylül ile ilgili videolarda da bu yıkımın nasıl gerçekleştirildiğine dair bilgiler verilmekte, bu olayın bir terörist saldırı mı yoksa planlanmış bir ABD oyunu mu olduğu konusunda da izleyicinin kafasında soru işaretleri yaratmaktadır.
Katalan sanatçı, arşivinde toparladığı, günlük hayatta karşılaştığımız ya da karşılaşabileceğimiz görseller arasında yaptığı karşılaştırmalarla da izleyiciyi farklı zaman, farklı yer ve farklı konular arasında bağlantılar kurmaya teşvik etmektedir. Bu bağlantıların kurulmasında da toplum içi sınıfsal ve ülkeler arası ekonomik farklar, silahlanma ve küreselleşme gibi konulardan yararlanmaktadır.
Sanatçı ayrıca, gelişen teknolojiyle beraber, hayatımıza kolayca giren medyanın sosyolojik analizini yaparak, tüketiciye ulaşmaya çalışan üretici firmaların hazırladığı reklam afişlerinin ve internetle gelen networkleşme kolaylığının etkilerinden de bahsetmektedir.
Kısacası, sergideki genel tutum, artistin kendi düşüncelerini olduğu gibi yansıtmayıp, çıkarımları izleyicinin kendisine bırakmasıdır.
Geçmiş Olsun !
Ölümü sıklıkla düşünür olur bazen insan. Nerede, ne zaman ve ne şekilde öleceğini...
Belki, mutfağa bir bardak su almak için yataktan kalkmaya yeltendiğiniz anda, belki de, siz, kulaklıklığınızdan gelen güzel güne başlangıç parçanız temposunda yürürken, en az sizinki kadar mutluluk uyandıracak kendi şarkısını bulmak için radyo kanallarını kurcalayan bir taksi şoförünün dalgınlığıyla geliverecek ölüm... Ya da sonucu hiç mi hiç düşünülmeden atılan, gençlik ateşiyle yoğrulmuş kendince kararlı adımlarla... Hiç belli olmaz.
Tüm hayat boyu sahip olunan seçme şansının çoktan uçup gitmiş olduğu bi’ an olacak o an.
Bundan sonra var olmayacak oluştan önceki son an...
Ölüm ile yaşam arasındaki, bahsedilen işte o ince an...
Yaşadıklarınız ya da yaşayamadıklarınız gelecek o an aklınıza. Sevdikleriniz ve sevemedikleriniz... Tüm artı ve eksileriyle beraber sorgulayacaksınız geçmiş hayatınızı. Güzelliklerden ziyade olumsuzluklar ağır basacak hepsinden; her şeyden... Bi’ gözünüz açık gideceksiniz.
Kısa metraj filminizin seyrinin ardından, kendinizle baş başa kalacak ve en büyük yalnızlığı orada, o anda hissedeceksiniz. Ölümün zamansız gelişini suçlayıp, varlığına lanet okuyacaksınız.
Son defa hissediyor olmanın verdiği heyecanla, inceden hissedilen korkuyu kucaklayacak, korkunun, yücelip, tüyleri diken diken eden ürpertisiyle üşümeye başlayacak, dudaklarınızdan, parmak uçlarınıza doğru yayılan bu soğukluğun ardından buz kesilecek,ve nihayet bu hayattan geçmiş olacaksınız!
Belki, mutfağa bir bardak su almak için yataktan kalkmaya yeltendiğiniz anda, belki de, siz, kulaklıklığınızdan gelen güzel güne başlangıç parçanız temposunda yürürken, en az sizinki kadar mutluluk uyandıracak kendi şarkısını bulmak için radyo kanallarını kurcalayan bir taksi şoförünün dalgınlığıyla geliverecek ölüm... Ya da sonucu hiç mi hiç düşünülmeden atılan, gençlik ateşiyle yoğrulmuş kendince kararlı adımlarla... Hiç belli olmaz.
Tüm hayat boyu sahip olunan seçme şansının çoktan uçup gitmiş olduğu bi’ an olacak o an.
Bundan sonra var olmayacak oluştan önceki son an...
Ölüm ile yaşam arasındaki, bahsedilen işte o ince an...
Yaşadıklarınız ya da yaşayamadıklarınız gelecek o an aklınıza. Sevdikleriniz ve sevemedikleriniz... Tüm artı ve eksileriyle beraber sorgulayacaksınız geçmiş hayatınızı. Güzelliklerden ziyade olumsuzluklar ağır basacak hepsinden; her şeyden... Bi’ gözünüz açık gideceksiniz.
Kısa metraj filminizin seyrinin ardından, kendinizle baş başa kalacak ve en büyük yalnızlığı orada, o anda hissedeceksiniz. Ölümün zamansız gelişini suçlayıp, varlığına lanet okuyacaksınız.
Son defa hissediyor olmanın verdiği heyecanla, inceden hissedilen korkuyu kucaklayacak, korkunun, yücelip, tüyleri diken diken eden ürpertisiyle üşümeye başlayacak, dudaklarınızdan, parmak uçlarınıza doğru yayılan bu soğukluğun ardından buz kesilecek,ve nihayet bu hayattan geçmiş olacaksınız!
20. yy. Başı Sinema'nın Oluşumu
19.yy ikinci yarısı fotoğraf sanatının iyice gelişmesinden sonra, bilim adamları 1870li yıllarda sinema araçları yapmak için çalışmalara başladılar. Resmi doğum tarihi 1895 olan sinema, fotoğrafla birlikte kültürel modernizmin en büyük atılımıdır. İlk örnekleri sessiz filmlerdir. Başlarda 10 dakika uzunluğunda çekilen filmlerde daha sonraları, daha uzun süreli makaralar kullanılmıştır. Film anlatımı müzik ve ses ile yapılmaktadır. En önemli isimlerinden biri de David Llewelyn Wark Griffith’dir.

David Wark Griffith (1875-1948)
1897 yılında, Griffith hem oyuncu hem de tiyatro yazarı olarak meslek hayatına atıldı. Edwin S. Porter'la Edison Company'de çalıştı. American Biograph Company ile anlaştı ve bu şirket için yaklaşık 450 kısa film çekti. 1915 yılında “Bir Ulusun Doğuşu” isimli epik filmiyle sinema dünyasını sarsan Griffith bu filmiyle, sinema sanatına bir 'biçim' kazandırdı. 1919'da Douglas Fairbanks ve Charlie Chaplin gibi isimlerle bir araya gelerek United Artists adlı şirketi kurdular. Şirketin amacı, bağımsız sanatçıların nitelikli filmlerine destek olmaktı.
Sinemanın babası olarak tanınan D.W. (David Wark) Griffith, bugün kullanılan birçok sinema tekniğinin kaşifidir. Bunlar paralel kurgu, flashback, yakın plan gibi tekniklerdir. Bu teknikleri kullanarak filmlerinde, söze ve yazıya ihtiyaç duymamıştır.
Griffith için önemli olan sahnenin yerleşiminden çok, o sahnenin duygusal içeriği, bir çekimden ötekine geçiş ve izleyicinin sahnedeki yeridir.
Griffith’in en önemli fimlerinden biri “The Birth of the Nation” oldu. Bu filmi ön plana çıkaran, süresi ve kullanılan yeni tekniklerden ziyade konusuydu. Filmin içeriğinde sert ırkçılık teması vardı. Bu içerik ile gelen tartışmalar filmin ününü arttırdı. Filmde anlatılan, beyazlar ve zenciler arasındaki beyazların üstünlüğüne dayanan sistemin, iç savaş sonrası değiştirilmeye çalışılması ve Ku Klux Klan adlı beyazların hareketini övmesiydi.
Diğer önemli filmleri arasında, Intolerance, The Unchancing Sea, Abraham Lincoln yer almaktadır.
David Wark Griffith (1875-1948)
1897 yılında, Griffith hem oyuncu hem de tiyatro yazarı olarak meslek hayatına atıldı. Edwin S. Porter'la Edison Company'de çalıştı. American Biograph Company ile anlaştı ve bu şirket için yaklaşık 450 kısa film çekti. 1915 yılında “Bir Ulusun Doğuşu” isimli epik filmiyle sinema dünyasını sarsan Griffith bu filmiyle, sinema sanatına bir 'biçim' kazandırdı. 1919'da Douglas Fairbanks ve Charlie Chaplin gibi isimlerle bir araya gelerek United Artists adlı şirketi kurdular. Şirketin amacı, bağımsız sanatçıların nitelikli filmlerine destek olmaktı.
Sinemanın babası olarak tanınan D.W. (David Wark) Griffith, bugün kullanılan birçok sinema tekniğinin kaşifidir. Bunlar paralel kurgu, flashback, yakın plan gibi tekniklerdir. Bu teknikleri kullanarak filmlerinde, söze ve yazıya ihtiyaç duymamıştır.
Griffith için önemli olan sahnenin yerleşiminden çok, o sahnenin duygusal içeriği, bir çekimden ötekine geçiş ve izleyicinin sahnedeki yeridir.
Griffith’in en önemli fimlerinden biri “The Birth of the Nation” oldu. Bu filmi ön plana çıkaran, süresi ve kullanılan yeni tekniklerden ziyade konusuydu. Filmin içeriğinde sert ırkçılık teması vardı. Bu içerik ile gelen tartışmalar filmin ününü arttırdı. Filmde anlatılan, beyazlar ve zenciler arasındaki beyazların üstünlüğüne dayanan sistemin, iç savaş sonrası değiştirilmeye çalışılması ve Ku Klux Klan adlı beyazların hareketini övmesiydi.
Diğer önemli filmleri arasında, Intolerance, The Unchancing Sea, Abraham Lincoln yer almaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)